Nazan Bekiroğlu Sözleri - Güzel Sözler, Güzel Mesajlar, Aşk Sözleri, Anlamlı Sözler

Breaking

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

12 Nisan 2019 Cuma

Nazan Bekiroğlu Sözleri

Bilemem, ama Yusuf bir kez baktı ya bana, bu hatıra yeter bana.

Dilimin ucunda bir düğüm. Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.

Benimki babasını çoktan yitirmiş bir baba eviydi.

Anlamanın sonu merhamet, onun da sonu affetmektir.

Aşk gelir geçer , evlilik ise ömür boyu sürerdi .

Tanımaktır anlamanın ilk şartı. sevmek anlamaktan sonra gelir…

Onu düşününce içinde harlı bir nefes yanaklarına doğru yükseliyordu..

İnsan yüzü çabuk değişmez. Eğer bir yüz bu kadar değişmişse demek araya fark edecek kadar uzun zaman girmiştir.

Koca bir dağ annem suretinde karşıma dikildi.Azgın bir sel olup taştı yoluma.

Benim acım dindiyse dinmeyecek acı yoktur.

Eninde ve sonunda bütün ölümler benziyor birbirine, öğrenirsiniz. Ve bölünür hayatınız bir kör bıçağın ucuyla tam orta yerinden ikiye: Senden önce, senden sonra.

Adı koyulmamış hiçbir şeyin gerçek anlamda var olduğuna ikna olamayan bir kalbin sahibiydim ben.. Aklımla kalbimin, hâlimle sözümün, teslimiyetimle ve vehmimin arasında kaldım ben. Aklımı gösteren ismimle aşkımı gösteren ateş arasına düştüm, o uçurumda yittim ben. Aynı anda iki şey olunamadığı için aşkın saltanatında, o uçurumda yitirdim ben.

Onu yalnız Adem değil bütün bir alem bekledi. Belliydi Havva’nın geleceği, gelmeyecek olan böyle beklenmezdi.

…dedim, üzerimde hakkım var, bütün hesapların görüleceği günde bunu sana sorarlar, bilmiyor musun?

Onlar batıydı, biz doğuyduk. İkilik vardı aramızda. Oysa dünya haritası batıdan bakılarak çizilince doğunun şekli bozuluyordu. Ve dünya, kendisinden iki harita çıkabilecek kadar büyük gibi durmuyordu, iki hükümdara yetmiyordu./span>

Oysa fazla değil, varlığında duyduğum sevinç ile yokluğunda duyduğum acıdan ibaret bir aşkım olsun istiyordum sadece. Bu kadar sadeydi isteğim. Başka bir şey istemiyordum.

Meğer aşk indiği kalbi ihya ediyordu ya, ihya edemezse yok ediyordu. Kazasız belâsız kurtulmanın imkânı yoktu.

…benim kırgınlığım, sesi odama kadar uzanıp da beni sabah namazına uyandıramayan müezzine duyduğum kırgınlıktan çok fazlasıydı.

Sevilen bir kadın can demekti. Bu yüzden, en çok cânım denirdi ona ortasında bir eliflik nefes hacmiyle.

Seni seviyorum demek ruhun ve bedenin bütün zerreleri zikre susamışken, söylenmezse ölmek demekti. Söylemem değildi mesele, söylemezsem ölmemdi. Biri, birisine seni seviyorum dediğinde fikrimce yer ile gök titrerdi.

Bana verdiği aşkın sınırsızlık keyfiyeti beni neredeyse seçilmişliğime inandıracak olmuşken. Nasıl olup da şimdi, çölüm müsün suyum musun diye sorduruyordu? Bir boğulma muhakkaktı. Ve bu boğuluş incir ağacına sırtımı dayadığımda getirdiği bir fincan kahvenin sadeliği değildi. Ah benim hükmüm! Ah üzerimden bulutlar geçiren sevda! Depremden kuş, tufandan balık olanlar kurtuluyor. Ama ağır kış, kuşların kanadını, balıkların da denizini donduruyor. Böyle boğuşuyordum.

Senin de, söyle kalbine kuşlar konuyor, içinde laleler açıyor mu?

… yüzünü gördüğüm ve kalbimin kıpırdadığını hatırladığım ilk andan bu yana, attığı her adımı bir hadise bilerek yazdım. Hadiseydi onun gülümsemesi, o gülümserdi ve evren nasıl titremezdi? Neredeyse kaç soluk aldığını, kaç soluk vereceğini sayacaktım. Öyle yazacaktım.

Efendim, dedim, benim efendim. Biri seni bana helal ü hoş etmeli.

Her şeyin, bir şeyle bir şey arasında durduğu daha baştan uyarılmış bu hikayede çok şeyle bir şeyin arasında kaldım.

Hep vardı da adı yeni konuluyordu. Bir sefer hazırlığı tamamlanıp durmuştu da içimde vaktini bilmiyorumdu.

…sudan sebeplerle yitiririz su gibi aziz şeyleri çoğu zaman.

“Benim de senden öncem yoktu” diyesim var. Lâkin benim senden önce bir hayatım gercekten yoktu.

O kadar yabancı geldi ki ona bir zamanlar kendisinin olan bu yüzler, şu an, şimdi ölse, hangi yüzü taşıyan bir kendisi onu karşılasın dilerdi? Hayatının hangi devresine dönmek ve orada ebedi kalmak isterdi? Bir cevap bulamadı. Hayatının “işte burası! bu!” diyeceği bir zamanını işaret edemedi. “Kocadım artık” dedi. Direnmedi.

İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa lâyık olmayanı da affetmek değil mi?

İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi? Tıpkı vicdan gibi. Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil miydi vicdan?

Daha fazla mücadele etmedin. Mücadele Gücün olmadığı için değil uğrunda mücadele edilecek bir şey kalmadığı için. Sen ben de ne gördün bilmiyorum ama ben senin gördüğün kişi değilim.

Insanın kendinden razı olmayışı ama kalbine yenilmeyeşi bir türlü. Birisini yarı yolda bırakışından da öte, suçtur. Suçluyum. Aşkın endazesi akıl olmasa gerek. Suçluyum.

Çünkü bütün eksik geldiği telafi eden ve Rengin’in seçimini meşrulaştıran yegane sebep fırıncının oğlunun derin derin bakan simsiyah Gözlerinden ibaretti…

Artık sebeplerim, sonuçlarım bu dünyaya sığmıyor. Savunmama gelince, sebebim yok ki bahanem olsun. Bahanem yok ki savunmam olsun.

Aşk, sanırdım benden öğrenilecekti. Mahkeme-i Kübra’da bütün aşklardan tek başıma sorumlu tutulacağımı sanırdım. Meğer aşkın sernamesi teslimiyet, ben sernameyi atlamışım.

Şimdi ey bezirgân, suçu suçluya ödetmeli masuma değil. Bu yüzden ben bir isimden ibaret kalsam bile, ölsem bile, kalsam bile, bir isim bile kalmasa benden geriye. Sen o ismi unutma. Unutmak affetmektir. Aşkın olduğu yerde açılmaz affın kapıları. Oysa kalbim tanık sen beni affettin.

En yakıcı aşktan geri dönmek , en basit bir evliliği bozmaktan daha az hasar verirdi.

Korkma…Kimse aşktan ölmez .O işler sadece masallardadır.Bir de romanlarla filmlerde.Hangi ateş sonsuza kadar yanmış ki ?

Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu. Rüzgâr esti. Mantonun düğmelerini iliklerken sen de bana gülümsedin. Sen bana gülümsediysen bu sana değil bana bir şey katmış demekti. Acaba? Bu ümit bile yetti.

Her sevgi insanın kendisini eşsiz hissetmesiyle başlarmış. Bense senin eşsiz olduğunu hissettim. O yüzden benim ruhuma düşen şey senin de ruhuna düştü biz ikimiz bir ırmak köprüsünün korkuluklarına yaslanmış suya bakarken ve şairliğim tuttu. Sandım ki çoktum, bir oldum. Eğriydim, doğruldum. Yitiktim bulundum.

Allah şahit, seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. Namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. Gözlerimden öpme ayrılmayalım, niye demedin ?

Kendisini cennetin daha ilk sabahında, ilk anında bile Adem, cinnet aşkıyla şuurlu kulluk arasında emre amade buldu. Aşkın da aşkıydı bu.

Kazalı belalı yolları kazasız belasız atlatmayı, eylememekten çok eylemeyi başaranların çorak bakışı.Yaşanmamıştan çıkarılan gururun acı tadı.

Züleyha, Yusuf’a bir mektup yazmaya başlayıca. Yusuf diye başladı, Yusuf diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok. Ve Züleyha’nın lügatinde Yusuf’tan öte sözcük yok.

Leylâ demiştim şimdi Leylâ susuyorum ve düşünüyorum: Bir kadının adı eğer Leylâ değilse başka ne olabilir ki? Çünkü Leylâ’nın harflerinde bütün isimler yazılıdır Leylâ’nın isminde bütün harfler vardır.

Allah şahit, seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. gözlerimden öpme ayrılmayalım, niye demedin?

Bir kadının en büyük erdemi isminden az bahsedilmesiydi ona göre ve ismini korumak kız kısmının en önemli vazifesiydi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here