Maksim Gorki Sözleri - Güzel Sözler, Güzel Mesajlar, Aşk Sözleri, Anlamlı Sözler

Breaking

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

12 Nisan 2019 Cuma

Maksim Gorki Sözleri

Özgürlüğün tadını duyuyor, gecenin hüznü yüreğime doluyordu.

Şarkıcılar ve oyuncular, dünyanın en değerli insanlarıdır!

Buz sıcağı görene kadar yaşar…

İyi bir insan için yaşamak zor, ölmek kolay.

Dünya insan için karanlık gecedir ve herkes kendi yolunu aydınlatmalıdır.

Özgürlüğün tadını duyuyor, gecenin hüznü yüreğime doluyordu.

Dudaklar ölür, ama sözler yaşar, ve sağ kalanların yüreğinde sonsuza dek yaşayacaktır da!

İyi bir insan için yaşamak zor, ölmek kolay.

Önce kafaları silahlandırmalıyız, sonra elleri.

O günleri bugün iyiliksever bir perinin ustaca anlattığı acımasız bir masalmış gibi anımsıyorum.

Sanki kalbimin üst derisi soyulmuş gibi, bana ya da başkalarına yapılan en küçük bir aşağılama veya haksızlığa karşı son derece duyarlı olmuştum.

Seni gidi tuzlu kulaklı Permyak seni! Şeytan alıp götürsün seni!

O günleri bugün iyiliksever bir perinin ustaca anlattığı acımasız bir masalmış gibi anımsıyorum.

O günleri bugün iyiliksever bir perinin ustaca anlattığı acımasız bir masalmış gibi anımsıyorum.

Gördün mü işte herkes böyle olmalı…Üzüntü sanki bir ikinci dert gibi bizim bütün varlığımızı sarmış,aldığımız soluk üzüntü,giydiğimiz elbise üzüntü,hep üzüntü…Ancak bunda övünülecek bir sey yok;insan böyle olunca sıkıntıyı,acıyı göze almalıdır!

Çocuklukta aklın ürettikleri ruhun çok derinlerinde yaralar açıyor ve bu yaralar kimi zaman bir ömür boyu geçmiyor.

Çocuk doğurmak çileli iş, gelgelelim kimse kadına saygı göstermez… Bak bu sözüm kulağına küpe olsun: Kadınlara hep saygılı ol… Analara, yani!

Bilmiyor musun? O zaman sana şunu söyleyeyim: kurnaz olmak her zaman saf olmaktan iyidir. Saflık, aptallıktır, anladın mı? Örneğin, koyun saftır. Bunu aklından çıkarma! Hadi yalla!

Günlük yaşamın durgunluğu içinde, mutsuzluğun kendisi bir bayramdır, yangınsa bir eğlence. Silik bir yüz üstünde bir çizik bile bir süstür.

…bu anlamsız, karanlık ve ölü dünya içinde yalnızlığımın bilinci, kül altında bir ateş gibi gıcırdıyordu.

Biliyor musunuz, çok yalnızım; dünyada hiç kimsem yok! İnsan susar, susar, ama bir gün gelir, ruhunda biriken şeyleri ansızın boşaltmaya başlar… O zaman da, ağaçla da konuşmaya razı olur.

Bugün çalışıyor, yiyorlar; yarın aynı şey; ve ömürlerinin her günü böyle geçer: çalışmak, yemek. Arada, çocuk dünyaya getirirler. Önce eğlence olur bu. Gelgelelim çocuklar da çok yemeye başladılar mı, ana babalar kızarlar, onları hırpalamaya başlarlar: çabuk olun, bir an önce büyüyün, pisboğazlar, büyüyün ki çalışasınız! diye sıkıştırırlar. Yavrularını evcil hayvanlar haline getirmek isterler. Ama çocuklar da kendi mideleri için çalışmaya koyulurlar, bir kürek mahkumu prangasını nasıl sürüklerse onlar da yoksul yaşantılarını öyle sürdürürler! Aklının zincirlerini koparan kimseler gerçek insanlardır.

Daima aşk içinde, daima aşık olarak yaşa! İnan bana, dünyada bundan daha iyi, daha güzel hiç bir şey icat edilmemiştir!

Her kızın sevdiği ya da beğenmediği şeyler vardır. Kimisi sevişmeyi, sever ama parayla pulla, ama küpeyle! Her kız büyüyüp büyükanne olur…

Aklımda ancak anısı kalacak, ama bu anı hep ama hep içimde değişmeden, yaşayacak, etten ve kandan yapılmış bedense değişerek yok olup gidecekti.

Ona nasıl davrandığımın önemi yoktu, o benim bir parçamdı, içimde bir yerlerde yaşıyordu.

Herkes ilk ‘aşkından’ söz ederken gösteriş yapmamaya, abartmamaya, kabalığa düşmemeye çalışırdı; bundan öyle nazikçe hüzünle sık sık söz ederlerdi ki, başlarından geçen en iyi olayın o olduğu hemen anlaşılırdı. Sanki bomboş yaşamlarını o iyi şeyle doldurmak isterlerdi.

Yaşam, ruhumdaki en iyi şeyleri inatla ve kabaca kemiriyor, yerine değersiz birtakım süprüntüler, saçmalıklar koyuyordu. Yaşamın bu gücüne karşı öfkeyle ve inatla direniyor, ötekilerle aynı ırmakta yüzüyordum. Ama su benim için daha soğuktu ve ötekiler gibi su üzerinde kolayca duramıyordum. Kimi anlarda dibe battığımı hissediyordum.

Okumuş olduğum kitaplardan, hedeflerine varmakta sonuna kadar ayak direyen insanlara saygı göstermeyi, ruhsal dayanıklılığa ve sebatkarlığa değer vermeyi öğrenmiştim.

Eğer bir insan saygıdeğer bir biçimde yaşıyorsa ona kızıyorlar, onu kıskanıyorlar. Eğer öyle yaşamazsa, o zaman da adam yerine koymuyorlar.

İnsanlar konusundaki çok sevdikleri acımasız yargıların gerçek değerini iyi biliyordum. Başkalarının kusurlarını dikkatle gözlemlemek, hiç kuşku yok ki, bedava yararlanılabilecek tek eğlenceydi.

Gerçekten de, şiirler bana yeni bir yaşamı muştuluyordu. Okuyabilmek ne büyük mutluluktu!

Bir şey açık seçik ortadaydı: İnsanın gönlünce yaşamasını önleyen iki ‘güç’ vardı ki, bunlar Tanrı ve insanlardı.

Bende böylesine tiksinti uyandıran bu acı durum nasıl olup da onları güldürüp neşelendiriyordu?

Kitap oku, gereksinim duyduğun her şeyi kitaplarda bulacaksın. Ama ciddi kitaplar olmalı.

Bu insanlar da kendilerini kentteki herkesten üstün görüyorlardı. Bütün görgü kurallarını bildiklerini ileri sürüyor ve bu kurallara göre de herkesi yerden yere vuruyor, herkese tepeden bakıyorlardı. Onlara, başkalarını yargılama hakkı veren bu kurallardan nefret etmeye başladım. Bu kuralları çiğnemekten zevk duyuyordum.

Pırıl pırıl, güzel bir sabahtı, ama nedense içimde bir sıkıntı vardı. Kendimi ıssız kırlara atmak istedim. Her zaman olduğu gibi, insanların bu güzelim günü mahvedeceklerini iyi biliyordum.

Her bilginin kaynağı insandır. İnsanlar zahmetle ve kabaca öğretirler, ama öğrettikleri bilgiler kitaplardan çok daha derin ve sağlamdır.

İnsanlar türlü türlüdür. Kiminin ayağındaki zincir, ruhunu özgür kılar, kiminin ruhu zincirlenmiştir. Bunu iyi anlamak lazım.

İşini ustalıkla yapacaksın. Şişman bir herifi boğazlamak istiyorsan tümden soyunacaksın. Şişmanlar çok kanlı olur, üstüne başına sıçrar, kan içinde kalırsın. Çıplakken kan sıçrasa da ziyanı yok, bir bez bulur silersin güzelce.

Onun ardı ardına yığdığı bu “sonra”lar, aklıma, beni çok aşağıya, ondan çok uzağa, karanlığa ve yalnızlığa götüren bir merdiven getirdi, çok derin bir acı duydum.

Günlük yaşamın durgunluğu içinde, mutsuzluğun kendisi bir bayramdır, yangınsa bir eğlence. Silik bir yüz üstünde bir çizik bile bir süstür.

O, kendi öz memleketinde kendilerini yabancı gören, ama aramızdaki insanların en iyisi olan sayısız insanlardan biriydi.

Biliyor musunuz, çok yalnızım; dünyada hiç kimsem yok! İnsan susar, susar, ama bir gün gelir, ruhunda biriken şeyleri ansızın boşaltmaya başlar… O zaman da, ağaçla da konuşmaya razı olur.

Sanki ağır bir şey üzerime çullanmış beni eziyordu. Sanki karanlık ve derin bir çukurun içinde yaşıyordum. Hissiz, duygusuz ve körleşmiş gibiydim. Yarı ölüye dönmüştüm.

Büyükleri görmekten bile iğreniyordum artık… İçimden öyle geliyordu ki, şu dikenlerle yaban otlarını söküp atayım, kırık tuğla parçalarıyla kalasları, bütün pis ve gereksiz şeyleri toplayıp kaldırayım, kendime temiz bir köşe kurayım ve bütün yazı, büyüklerden uzak, tek başıma burada geçireyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here