Ece Temelkuran Sözleri - Güzel Sözler, Güzel Mesajlar, Aşk Sözleri, Anlamlı Sözler

Breaking

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

12 Nisan 2019 Cuma

Ece Temelkuran Sözleri

Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında.
Hayat, komik olmaya çalıştıkça zavallılaşan bir şaka şimdi..
Düş organları olmayan sürüngenler olduk.

Öfke , yer yenilgiyle içimizde büyüyen cüzzamlı bir çocuk alara.

Sen benim sözlerimi alırsın kucağına , ben seninkilere başımı yaslarım.

Oysa ben hikayesini ilk kez anlatırken dikkate alınmayan insanların aniden ölebileceğindrn korkarım..

Bir dua kırıntısı lütfet, benim kalbim ise senin için hep namazda..

Ülke dediğimiz bir hayal.Hayal kırılınca hepimiz, başkentin tam ortasında dursak bile, birer mülteciyiz.

Çok susarsan delirirsin. Konuşmak o zaman. Konuş. Konuş…

Daha az sevdikçe daha çok seviyormuş gibi yapmamak nasıl becerilir?

Hayatlar evler gibi olsa keşke. Kapısına kilidi vurup biraz dışarı çıkabilseniz.

Göl yosunları gibi uyuyakalmak da olabilir hayatın sırrı kim bilir…

Eğer ölümü anlamlandıran yaşadığımız sürece yaptıklarımızsa , pek şansım yok.

Var olmak o kadar heyecan verici gelmiyor bana. Buna karşılık, yok olmanın da anlamlı bir yanını göremiyorum.

Öyle bir suçluluk duygusu var ki bende , yemeğimin yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum.

Bir şehrin açık hava çiçekçilerinin başına gece bekçilerinin dikilmesi , şehirde hala çiçek çalmayı düşünen insanların olduğunu gösterir.

Biz çağın en iyi susan çocuklarıydık, yosun gibi yani. usluyduk.Önümüzde hep bir duvarla koşuyorduk

Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında.

Bana kalırsa, kendini de çok önemsiyorsun.Her yaşadığın zorluğu bu yüzden abartıyorsun. Sen merkezli bir dünyada elbette yalnız kalırsın.

Her engel de kendini bırakıveriyorsun.Biraz daha savaşkan olmalısın.Duyarlılık senin sandığın gibi, her olayda oturup ağlamak değildir.

Anlasana, biz yokuz aslında. Yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olmadı. Yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik, kitaplar okuduk ve dolma sarma dersine çalıştık. Psikoloji ve sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk.

İnsanın göğsündeki meyhanede kaç küçük memur ölüyorsa her akşam, o kadar öykü olur.

Öykü, kanatlarını kıran insana âşık olduğunu kabul etmek ve her ikindi patiskadan kanat biçmektir kendine.

Hayal yıkılınca hepimiz başkentin ortasında da dursak mülteciyiz.

Bizim gibiler hep kendi kendini iyileştirmek zorundadır. Kimse gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğuna inanmaz.

İnsanların yüzlerindeki izlerle ilgili soru sormazsanız nezaket gösterdiğinizi değil, yüzlerini görmediğinizi düşünürler.

Yoksulluk insanları hizalar. Aynı taşın altında ezilince insanlar eşitlenir.

İnsan bir kez bir sınır geçince artık hangi sınırları ne kadar geçeceğini hiç kestiremiyor. kaybolduğunuz çöl, sizi bulanla aynı olmuyor.

Işığın bir sesi olmalı. Yoksa sivrisinekleri karanlıkta daha iyi duyuyor olamazdık. Işığın bir kütlesi olmalı. Yoksa karanlıkta daha geniş sevişiliyor olmazdı.

Nasıl kırıyorlar sonra bu kız çocuklarını? Nasıl kendilerine benzetiyorlar? Cinayet gibi.

Sarıldım. Maryam hamur gibi, çocuk gibi, her ikisi de aynı kokar aslında mis gibi.

Rüzgarsız uzun bir gün bu. Afrika dahi yetmiyor nefes almama. Fethettiğim bu kıta, üzerime yıkılmış bir arslan ölüsü.

Senin sen olmaktan başka bir şeyle kafanı meşgul etmene gerek yok. Yani buzdan heykeller yaparken çimento ile uğraşman anlamsız.

Çok sigara içiyor. Bırakamadı bir türlü. Ölümle ilgili hiçbir şeyi ciddiye almadığı için diyorlar ama değil. Aslında, sadece ellerini nereye koyacağını bilmiyor.

Bu süper kahramanlara bir şey oldu azizim. Son zamanlarda hepsi bunalımda, dikkatinizi çekiyor mu?

Süperman bile bunalımda anasını satayım. Batman başlattı bu depresyon modasını. Sonra Örümcek Adam’a bile hafakanlar bastı. Dünya kötüye gidiyor azizim! Süper kahramanlar bile terapi divanında. Kafalar bulanık.

Kızlar yetiştiriyorum yabancı. Erguvan ağaçları gibi. Erguvanların kıymetini bilmeyen ve mineleri görmeyen erkeklerden uzak durmaları için uyarıyorum onları. Onlara şarkı söylemeyi, şiir yazmayı, çiçeklerden yemek yapmayı ve kılıç sallarken tanrılar gibi zarif olabilmeyi öğretiyorum. Alt etmekten keyif almayı, karacalar gibi koşmayı, yunuslar gibi yüzmeyi ve Fenikeli kadınlar gibi dans etmeyi öğretiyorum. Büyüleri öğretiyorum onlara. Kız kardeşleriyle yaptıkları büyülere güvenmeyi. Erkeklerden korkmuyorlar yabancı, kendilerinden korkuyorlar.

Güzelliği onu bıraksa da güzellik jestleri gövdesini terk etmeyen kadınlardan.

Öldüğüme göre artık yaşayabilirim.

Benim ölüm ve acı üzerine şiirlerimi kim okumak isteyebilir ki ? Ben , ne papatyaları anlatabiliyorum senin gibi, ne de devrimi , ben acıyla meşgulüm deniz . anladın mı ?

Palavra diyorum , pek sevimli değil elbette. Ama insan bir kere gerçeğin ne olduğunu yitirince pek bir farkı kalmıyor en azından yalan söyleyen açısından.

Ekmeklerini unutanlar tanrılarını da unutur mu bir parça? Ekmeğin tanrının kırıntısı olduğu göz önüne alınırsa…

Ruhları sünnet edilmiş kadınlar.Sonsuza kadar sabırlı kadınlar. Artık konuşmadıkları için onları anlayamıyoruz.Gerçekten varlar mı o bile kesin değil.En azından sokakta yüz yüze gelmiyoruz onlarla. Ama sanılmasın ki onlar yok oluyorlar. Onlar, sessizce ve yeni baştan, yeni sabırlarla üretiliyorlar.

Artık hiçbir sözcüğe, hiçbir ağlamaya inanmayan kadınlar.Artık hiçbir gecenin geçmesini beklemeyen kadınlar.Artık kimsenin gelmeyeceğini ve ölümün sıcak bir yatak olduğunu bilen, hayatları,eteklerini düzeltmekle ve ne olursa olsun çayı masaya getirmekle geçmiş kadınlar.Kimse onları sevmedi.Hiç kimsenin sevmediği kadınlar var dünyada.Bunu anlayabilir miyiz acaba?

Oysa hepimiz, casus gibi yaşarız,Saklanarak ve paylaşılamayanın yüküyle.Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan .Çünkü küskün çocuklar inanamazlar.Ki inanamamak,küsmüş bir çocuğun en büyük kan kaybıdır.

Canım,dünyada o kadar çok haksızlık var ki, yani yapılacak çok şey var.Bu az zaman ve yığınla işin arasında sen, bir tek erkeğin seni reddetmesi gibi önemsiz bir olayda, sana gereksinimi olan büyük dünyayı kesip atmamalısın.Geceleri garip bir sıkıntıyla kıvrandığını yazmışsın.Oysa o gecelerde aydınlanmak,bir dünyayı değiştirmek için öğrenmek,okumak zorundasın.Bunu hepimiz yapmalıyız.

Anlasana biz yokuz aslında.Yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olamadı. Yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik, kitaplar okuduk ve dolma sarma dersine çalıştık.Psikoloji ve Sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk.

Evlilik tatlı hanımefendi, porselen takımlarının desenlerine adamın yüzünden daha çok gördüğün bir münasebettir. Benim ise şükür ki , her zaman porselen takımlarından daha heyecanlı şeyler oldu hayatımda. Çin porselenlerinden daha desenli adamlar !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here