Aşk, herkese kendi derecesine göre tecellî eder. Kimisi bu aşkı bir kadında görür. O kadın, onun için, Allah'a ilticâ etmek husûsunda, Mûsâ'nın Tûr'u misâlidir. Kimi kadına da aşk, bir erkekde tecellî eder. Sevgilisi yine Tûr misâlidir. Aslında bütün aşklar Allah'adır, sevgililer perde olurlar.Efendi Hazretleri aşkın safhaları hakkında şöyle buyurdular :
İş evvelâ aşk-ı mecâzî ile başlar, sonra aşk-ı hakîkîye döner. Aşk-ı mecâzî ile başlayan sâlik, sonra fenâfişşeyh olur yani aşkı şeyhine döner. Ama bunun bir şartı vardır. Şeyh'in onu sevmesi lâzımdır. Yani şeyh mürîdi severse, o vakit mürîd şeyhini sevebilir.
Aşk-ı mecâzîden aşk-ı hakîkiye gidilir. Riyâdan ihlâsa varılır. Esmâdan müsemmâya vâsıl olunur. Onun için dervîş, evvelâ aşk-ı mecâzî ile başlar. Yani kadın erkeği sever, erkek kadını sever. Yani önce bir aşk başlar. İnsanın gözlerinden yaş dökülür, kalbi yanar. Sonra, şeyhi ona muhabbet ederse, bu aşk şeyhin aşkına döner ve o dervîş, şeyhinden başka hiç bir şeyi sevemez yalnız şeyhini sever. Buna fenâfişşeyh yani şeyhinde fenâ bulmak derler. Sonra bu daha da ilerler ve fenâfirresûl olur. Yani dervîş Resûlullah'ı sever. Sonra fenâfillah tecellîsi zâhir olur yani Allah'ı sever. Fenâfillah olunca, insân, Allah ile bâkî olur.
Gerek aşk-ı mecâzî olsun, gerek aşk-ı hakîkî olsun, gerek fenâfişşeyh olsun, gerek fenâfirresûl olsun bunların hepsi Allah'ı sevmekdir. Aslında seven Allah'dan başka birini sevmiyor ama bunlar arada perde oluyorlar. Bu şekilde safhalar geçiyor. Zîrâ tecelliyât böyledir. Aşk, evvelâ aşk-ı mecâzî olarak tecellî eder ama aslında bu da Hakk'ın tecellîsidir. Çünkü aşk, ma'şûkun durumuna göre tecellî eder. Başda insanın isti'dâdı o kadardır yani ilk mekteb talebesi gibidir. Sonra orta mekteb talebesi olur, sonra üniversiteyi bitirir. Tecelliyât da, tıpkı bunun gibidir, hep böyle gelir.
Eğer kişi, aşk-ı mecâzîde yani birinci sınıfda kalırsa, bu makbûl değildir, çünkü ilerleyemez, orada kalır. Meselâ sevgilisinin rengi soldu mu, saçı, gözü bozuldu mu, ondan soğur, kendisinde aşk diye bir şey kalmaz. Yani ayna bozuldu mu, sevgi kalkar, "sen bana hayran ben cama tırman" misâli, ondan kaçar. Onun için aşk-ı mecâzîyi aşk-ı hakîkîye çevirmek lâzımdır. Hakîkatde kimi sevdiğini anlamak lâzımdır. İş aynada değil, aynadan aksedeni görmek lâzımdır. Allah bize aynayı değil de aynadan aksedeni göstersin. Maksad-ı a'lâ matlab-ı rânâ olan cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhiyyeyi müşâhede edelim. O'na âşık olundu mu, O tecellî etdi mi, iş bitti, tamâm oldu, yerini buldu demekdir. Minallah ilallah.
Zevk-i 'aşk meczûbu buldu 'âlem içre âlemi
Şevk ile pervâz eden keşf etti dem içre demi
Nusha-yı kübrâ tasarruf sâhibi buldu yakîn
Safha-yı rûhunda menkûş hâtem içre hâtemi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder